Azmin ve başarının hikayesini okuyacağınız belki bir parça kendi hayatınızdan bir kesit bulacağınız bir röportaj hazırladık. Atatürkçü Düşünce Derneği Uşak Şube Başkanı aynı zamanda aile hekimi Dr. Arif Güvenir ile hayatını, düşüncelerini, hayata bakış açısını konuştuk. Röportajdan ziyade özel bir sohbet sizlerle. Kendi bakış açısından da hayata bakabilme şansını bizlere veren Sayın Arif Güvenir'e sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Keyifli okumalar dilerim.
Bize kendinizden bahsedebilir misiniz?
Ben Doktor Arif Güvenir aile hekimiyim.1965’de Eşme’nin Köylüoğlu Köyünde doğdum. İlkokulu Köylüoğlu Köyü’nde birleştirilmiş sınıfta okudum. İlkokulu bitikten sonra İki yıl koyun güttüm, koyun çobanlığı yaptım. İki yıldan sonra ilkokul öğretmenimin baskısıyla babam beni ortaokula gönderdi.Eşme Lisesi’nde ortaokulu okudum.Lise 1’i de orda okudum. Daha sonra lise 2 ve 3’ü Buca Lisesi’nde devam ettim. Buca Lisesi’nden mezun oldum. Aynı yıl Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni kazandım. Ve 1991 yılında oradan mezun oldum. 1991 yılından bu yana da hekim olarak çalışıyorum.
Yaptığınız iş hakkında bilgi verir misiniz? ADD olarak da bahsedebilirsiniz.
İşim hekimlik. Aile hekimiyim. Aile hekimliği son derece kutsal bir meslek. Daha doğrusu hekimlik kutsal bir meslek. Çünkü insanların dertlerine çare arıyoruz. Onlarla karşılıklı iletişim sonucunda dertlerine çare oluncada bize minnet borçlarını ,bir Allah razı olsun diyerek ödemeye çalışmaları bizi sevindiriyor. Yani bu mesleğin temelinde insan sevgisi var.
Dernek açısından düşünürsek; Dernek çalışmalarına nasıl başladım? Ailemin ekonomik durumu iyi olmadığından ünüversiteye başladıktan sonra , Eşme Fakir Fukara Fonu burs vermeye başladı.yani üniversiteyi bitirmemi fakir fukara fonu sağladı. Yani şimdi Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği diyoruz. O zamanlarda Fakir Fukara Fonu denirdi. Halk öyle bilirdi .
Dolayısıyla ben her üniversite mezununun bu halka borçlu olduğuna inanırım.Çünkü bu halkın vergileri ile yapılmış okullarında okuyorsun, sıralarında okuyorsun.Onların tahtalarını kullanıyorsun.Yani tüğü bitmemiş yetimin senin üzerinde emeği oluyor. Dolayısıyla ben her üniversite mezununun mutlaka ama mutlaka bu halka borcunu ödemesi gerektiğine inanıyorum. Fakat borcunu öderken sadece mesleğini yaparak olmamalıdır.Mesleğiöizi yaparak , kendi geçimimizi sağlıyoruz aslında. Hem de halka yardımcı olmaya çalışıyoruz ama ben kendi açımdan bunun da yetmediğini düşünüyorum.
Çünkü bu halkın bize katkısı çok fazla oldu. Kendi alanımız dışında da bu insanlara bilgi birikimlerimizle katkı sunmak istedik. O yüzden de ben Atatürkçü Düşünce Derneği’nde görev almaya başladım.
…Bizim genel anlamda Atatürkçü Düşünce Derneği’ndeki hedefimiz şudur; Bir sloganımız vardır. “Halkın içinde halkla beraber.” Diye. Yani kamu yararına çalışan dernek olduğumuz için de aktivitelerimiz kamu yararını göz önünde bulundurarak yaparız. Örneğin Aybey Mahallesi’nde Ödev Evi açtık. Türkiye’de de bir ilktir Ödev Evi. Burada ekonomik olarak düşük seviyedeki insanların işçi ve köylü çocuklarına orada ücretsiz ders veriyoruz. Yani etüt merkezi gibi çalışıyoruz ama oraya Ödev Evi diyoruz. Her eğitim öğretim yılı başında onlara giysi, kırtasiye yardımı yapıyoruz. Önlük yardımı yapıyoruz. Yani bu halka olan borcumuzu ödemeye çalışıyoruz.
Üniversite öğrencilerine de i burs veriyoruz. Gönüllü öğretmen olarak ödev evinde öğrencilere katkı sunmalarının yanında ,Onların da halkla iç içe olmalarını sağlıyoruz. Çocukların iyi bir vatandaş olmalarını, vatanına milletine yararı olmalarını istiyoruz. Bütün mücadelemiz bu yönde. Dernekteki genel çalışmamız da bu şekilde.
Yaptığınız işi tercih etmenizin özel bir sebebi var mıydı? Bu tercihinizden hiç pişmanlık duydunuz mu? Sağlık sektörü ya da dernek olarak da değerlendirebilirsiniz.
Tıp fakültesi kazanacağımı lise çalışmalarımızdan dolayı biliyordum. Ama bizim köy küçük yerdi. O zaman kadar tıp fakültesi kazanan birileri olmamıştı. Yani bizim hedefimizde aslında öğretmenlik vardı. Puanımız yüksek geldiği için tıp fakültesine gittim. Ama öğretmenlik de kutsal bir meslek. Tıp fakültesine gitmiş olmamdan da çok memnunum. Yani iyi bir tercih yaptığımı düşünüyorum. Yine Atatürkçü Düşünce Derneği ile de ilgilenmemin sebebini anlatmıştım.
Yaptığınız işin size göre olumlu ya da olumsuz yönleri nelerdir?
Sağlık sektörü anlamında olumlu yönleri şöyle ; vicdani anlamda bir rahatlık sağlıyor. Biz yardıma muhtaç insanlara yardım ediyoruz. Ve akşam eve gittiğimiz de kafamızı yastığa koyup rahat rahat uyuyabiliyoruz. Olumsuz yönleri tabi ki bar.O kadar özveri ile çalıştığımız ve gereğinden çok hastayla ilgileniyor olmamıza rağmen anlayışsız hastalar oluyor mesela. Bizden çok daha iyi bildiğini düşünen hastalar var. Bize gelip hakarette bulundukları oluyor. Şiddet bile uyguladıkları oluyor. Olumsuz tarafları da bu . Ben Atatürkçü Düşünce Deneği açısından baktığımda yaptığımız faaliyetlerin son derece olumlu olduğunu ve buraya gelmiş olmaktan da son derece mutluyum.
Herkes üniversite okurken gelecek için bazı hayaller kurar. Bu dönemde sizin hayaliniz neydi?
Benim tıp fakültesine başladığımda aslında hedefim akademisyen olmaktı. Ama tıp fakültesini iyi bir derece ile bitirmiş olmama rağmen TUS’a hiç girmedim. Mecburi hizmete gittim. Mecburi hizmetten sonra da TUS’u düşünmedim. Düşünseydim iyi olurdu tabi ki.Şimdi akademisyen olmak daha da güzel olurdu. Daha da bilimsel anlamda halka daha çok katkı sunabilirdim. Belki keşke diyebileceğim sadece bu olabilir.
Yaptığınız iş ile ilgili bir şeyleri değiştirme fırsatınız olsaydı neleri değiştirirdiniz?
Sağlık sektörü anlamında değiştirmek istediğim halkın kültürel düzeyini artırıp, hekimlerin nasıl özveri ile çalıştığını anlamalarını sağlamak isterdim. Dernek açısından bakarsak da halkımızın bilimsel değerleri ön planda tutan, aklı ön planda tutan, hurefalara inanmayan, gerçek Kur’anı Kerim’in ön planda tutulduğu, gerçek bir İslam’ın yaşamasını isterdim.bu gün ülkemizde yaşanılan ve din diye bize sunulanın, aslında cemaat ve tarikat öğretileri olduğunu görüyoruz.. Tarikat ve cemaat öğretilerini , Halkın kendi dinini çok iyi bilmediği için bunları ayetmiş gibi algılayıp o şekilde yaşamaya çalışıyor . Buna karşı çıkardım. Bunu değiştirmek isterdim.
Bunu Atatürk yapmak istemiş zaten. İnsanları hurefalara inanmaması, aklı ve bilimi ön planda tutması, çağdaş uygarlık düzeyine, diğer milletlerden daha önce ulaşmak ve alt kültürde olan diğer milletleri de daha yukarı taşıyacak bir Türkiye Cumhuriyeti hayal ederdim. Bu hayali Atatürk kurmuş, başarmak istemiş. Birçok devrimler yapmış. Ne yazık ki emperyalizm bunu engellemeye çalışmış. Yani bizi ılımlı İslam ülkesi yapmak için elinden geleni yapmış. Aklı ve bilimi ön planda tutan, ileri görüşlü, demokrat, devrimci insanları daha çok baskı uygulamış, dini siyasete alet ettirerek her zaman, dini siyasete alet eden partilerin iktidar olmasını sağlamış.Bu da Atatürkçü devrimci ruha sahip olanları ne yazık ki törpülemiş. Ve 1950’den itibaren de Atatürk’ün bize göstermiş olduğu çağdaş uygarlık seviyesine gitme yolunda büyük bir darbe yemiş Türk Halkı. Ben halkımızdan şunu isterim; Biz hekim olduğumuz için bize farklı tedavi seçenekleri ile tedavi olduğunu söyleyen hastalar da oluyor mesela. Tıpla alakası olmayan, geleneksel yöntemlere inanan insanlar var. Onlara bizim söylediklerimiz şu, bilim ne diyorsa odur. Bilimin demediği hiçbir şeye evet demeyin, inanmayın. Ben Türk halkının İslam’ı vicdanlarında yaşamasını istiyorum. Onların gerçek dini öğrenmesini istiyorum. Uydurulmuş din değil de gerçekten İslam’ı öğrenmelerini istiyorum.
İşte bunu Atatürk aslında yapmaya çalışmış. Kur’anı Kerim’i Türkçeleştirmiş. Halk anlasın diye. Biz şimdi Türkçesini öğretmiyoruz çocuklarımıza. Kendimiz de Türkçesini bilmiyoruz Kur’anı Kerim’in, Arapçası’nı öğreniyoruz ama ne dediğini bilmiyoruz. Yani namaz kılıyoruz ama ne dediğimizi bilmiyoruz. Ama bir Arap namazını kılarken ne dediğini biliyor. Bu yüzden İslam dinini Türkçe o ayetlerin hepsini öğretmek gerekir. Eğer Türkçesini öğretirsek, doğruyu öğretirsek, bu hacı hoca tipli tarikatlara insanlar inanmaz. Kendi bildiği için inanmaz. Şimdi bilmediği için iki tane Arapça kelime bilen adam rahatlıkla halkımızı aldatabiliyor, dindarmış gibi görünüyor.
Ne yazık ki şu son 15 yılda bu dini hassasiyeti ön planda tutupta hırsızlık yapanları, çalanları çırpanları, adam kayıranları, liyakatı bir kenara bırakıp kendi adamını işe alanları daha doğrusu bu iktidarı görünce insan yani böyle midir Müslümanlık deyip Müslümanlığa en büyük zararı bunlar veriyor. Hani Müslüman hırsızlık yapmaz ama onlar yapıyor. Müslüman torpil yapmaz ama bunlar yapıyor. Müslüman sağda solda kadını aşağılamaz ama bunlar yapıyor. Dolayısı ile son 15 yılda halk da şöyle bir anlayış yerleşmeye başladı. Müslümanım diyenden kaçar pozisyonuna geldik. Çünkü her türlü pisliği yapıyor. Ben Türk toplumunun önce İslam ahlakını öğrenmelerini gerektiğini daha sonra ibadetin ikinci sırada olduğunu düşünüyorum. Ne yazık ki bizde göstermelik ibadet yapılıyor. Müdür görsün diye namaz kılınıyor. Müdür görsün diye oruç tutuluyor. Bunların olmamasını isterdim. Ve bunun için mücadele veriyoruz zaten. Bu dernekte de bunun için varım. Halkı aydınlatmak, aklı ve bilimi ön planda tutmak ve onlara bu hürefalardan uzak kalmalarını sağlamak için elimizden gelen bütün gayreti sarf ediyoruz. O yüzden dernekte çalışıyoruz.
Zamanı geriye alma fırsatınız olsaydı neleri değiştirirdiniz?
Bütün insanların mutlu huzurlu olmasını isterdim. Yani görüş farklılıkları olsa bile farklılıklara karşı hoşgörüde bulunan bir insan topluluğu olsun isterdim. Herkes kendi farklılıklarını, kendi duygu ve düşüncelerini yaşasın ama diğeri de ona saygı göstersin isterdim. Bu demokrasidir aslında. Tarif ettiğim de demokrasidir. Yani savaşlar olmasın. İnsanlar bende bir var iki daha olsun düşüncesinden ziyade olmayanlarla paylaşmasını, bilmesini isterdim. Yani komşusu açken tok olarak yatmaması gerektiğini düşünen insanların olmasını isterdim.
Aile hekimi ya da dernek başkanı olacak kişiler için ne tür tavsiyeler vermek istersiniz?
Öncelikle aile hekimliği açısından düşünürsek, hekimlik mesleği son derece özveri isteyen bir meslek. İnsan sevgisinin ön planda olması gerektiği ve gereken bir meslek. 24 saat çalışırsın yani 8 saat çalışıp gidemezsin. Misafirliğe gidersin orada bile hekimlik yaparsın. Çünkü sürekli bir şeyler sorarlar. Özverili olmaları gerekir, çalışkan olmaları gerekir, insanı sevmeleri gerekir.
Büyük kararlar alırken kimlerin düşüncelerini dinlersiniz ve nelere dikkat edersiniz?
Aile açısından düşünürsen, aile bireylerine sorarım. Tek başına karar verilmez, verilmemelidir zaten. Ona faşizm diyoruz biz. Aile bireyleri ile ortak kararlar alırım. Dernekte mesela bizim yönetim kurulumuz var. Eğer bir karar alacak olursak yönetim kurulu ile birlikte düşünür taşınır, eksisini artısını ortaya koyarız ve ona göre birlikte karar veririz. Kesinlikle tek başına karar verme taraftarı değilim. Tek başıma da karar vermem. Ve eşime dostuma sorarım. Yani dernekte de yönetim kuruluna sorarım. Birlikte karar alıp ona göre hareket ederim.
Hayattaki en büyük korkunuz nedir?
Ben inancım doğrultusunda hiçbir şeyden korkmam.
Herkes doğal yaşamın güzelliğinden bahseder ve o hayatı yaşamak ister. Peki siz bütün işlerinizi bırakıp doğal yaşama dönmek ister misiniz?
Köy kökenli olduğum için, hem çobanlık yaptım hem çiftçilik yaptım. Dolayısıyla doğayla son derece iç içe yaşamayı severim. Böyle bir yaşam tarzını mutlaka yaşamak isterim. Emekli olunca muhtemelen yaşarız onu. Şimdi de hatta burada görev yaptığım köyde, bahçe yapıyorum. Sağlık Ocağının etrafını meyve ağaçları ile doldurdum. 10-15 tane meyve ağacı diktim. Zaten doğa ile iç içeyim. Doğa ile her zaman iç içe olmak isterim.
Hayat felsefeniz var mı? Varsa nedir?
Hayat felsefem benim özgürlük. Aklı ve bilimi ön planda tutmak. Hurefalara inanmamak. Her şeyi düşünerek karar vermek. Farklılıklara hoşgörü ile bakmak.
Vazgeçemediğiniz alışkanlıklarınız nedir?
İnsan sevgisi,özgürlük,bilimsellik ,doğa sevgisi vazgeçemediğim alışkanlıklardır.Kötü alışkanlıklarım ve bağımlılıklarım yok.
Hayatta ki en büyük dileğiniz nedir? Gerçekleşti mi?
Düşkün insanlara yardım etmek, yoksul insanların yanında olmak,kültürel ve ekonomik anlamda, halkımızın aydınlanması ve ekonomik olarak daha iyi bir yaşama ulaşmaları için,mücadele etmek. İnsanlara yardım etmek, doğal dengeyi korumak. Bu çok önemli. Çünkü eğer doğa temiz kalmazsa insanların da bütün canlıların da yaşama şansı yoktur.
Müzik dinlemeyi sever misiniz? Ne tür müzik dinlemekten hoşlanırsınız?
Müzik dinlemeyi severim. Türk Halk müziğini çok severim. Aynı zamanda bağlamada çalarım. Tabii kendimi eğlendirecek kadar. Söylerim de ama dinlemesini de severim.Halk müziği , özgün müzik dinlerim .Halk ozanlarından,Neşet Ertaş’ı çok severim. Arif Sağ, Zülfü Livaneli dinlerim. Yani özgün müzik ve halk müziği ön plandadır.
Uşak’ta mesleğinizi icra ediyorsunuz. Uşak deyince neler söylemek istersiniz ve nasıl bir Uşak hayal ediyorsunuz?
Uşak yaşanması gereken bir şehir olarak görüyorum. Küçük bir şehir. Yaşaması kolay. İzmir’e Ankara’ya yakın. Uşak deyince ben gerçekten yaşanılabilir bir yer olarak düşünüyorum.
Hayalimdeki Uşak, özellikle şu an belediyenin çalışmalarına bakıyorum,genelde ranta dayalı inşaat ve yol çalışmaları dışında ,sosyal alan çalışması yok. Bu iktidarın genel
Yaklaşımı,geleceğe eser bırakmayı sadece bina yapmak olarak görüyorlar. Aslında sosyal alanları daha geniş, halkın nefes alabileceği parklar yapılmalı. Mesela 9 sele çayının orası düzenlenebilir. Orada insanların oyalanacağı küçük Pazar alanları yapılabilinir. Sadece taş bina yapmak, beton bina yapmak Uşak’a hizmet etmek anlamına gelmez.
Şimdi bir lale furyası var. Gece Uşak’a baktığınızda gözü yoran bir şehir görüyorsunuz . İç açıcı ,insanı ferahlatıcı bir görünüm değil.O kadar para harcandı.Harcamanın hatırına laleler kalabilir.Işıkların renkleri değiştirilmesi gerekir.
Geçmişten günümüze Uşak’ın ekonomik, sosyal anlamda gelişimini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Uşak’ta genellikle ekonomik anlamda özel sektör ön planda. Yıllardır milletvekili göndermemize rağmen bizim burası devlet desteğini en az alan yerlerden birisiyiz. Mesela Afyonkarahisar’a baktığımızda devlet yatırımı her zaman çok olmuştur. Kütahya, Manisa, Denizli öyle olmuştur. Ama ne yazık ki bizim Uşak devlet yatırımlarından çok fazla yararlanamamıştır. Ekonomik anlamda diğer illere göre belki işsizlik oranı en az şehirlerden birisidir diye düşünüyorum.
Bize biraz ev ve özel hayatınızdan bahseder misiniz?
Sabah saat 8’de sağlık ocağına gidiyorum. Öğle vaktine kadar çalışıyorum. Öğle arasında derneğe geliyorum. Dernekte değerlendiriyorum. Tekrar öğleden sonra işime gidiyorum. Akşam da derneğe uğruyorum. Ondan sonra da evime gidiyorum. Çocuklarımla ve eşimle birlikte vakit geçiriyorum.
Eşinizle tanıştığınız ilk günü hatırlıyor musunuz?
Evet. Eşim hemşire. Dolayısıyla iş yerinde tanıştık. Sonra evlendik ve sürekli aynı yerde çalıştık. Yine beraber çalışıyoruz.
Baba veya anne olmak nasıl bir duygu?
Tabi ki güzel bir duygu. Herkesin tatması lazım.
Boş vakitlerinizi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kitap okumayı çok severim. Sürekli okurum. Boş vakitlerimde kitap okumanın dışında spor yaparım. Yürümek yüzmek gibi.Evde olduğum sürece, sağlık ocağında boş vakitlerimde okuma alışkanlığım ön plana çıkar. Okurken de asla tek yönlü okumam. Yani dünyaya tek pencereden bakmam. Farklın dünya görüşlerinide öğrenmek isterim. Her ideoloji önemlidir. Onlar hakkında da bilgi sahibi olmak isterim.
Kitap okur musunuz? En son okuduğunuz kitabın adı neydi?
Romandan ziyade , daha çok bilgi kaynaklı kitaplar okurum.Tarih okumayı severim.Bir bilimsel dergiye aboneyim her ay onu okurum. En son okuduğum kitaplar; Şu anda Ahmet Taner Kışla’nın yazdığı ‘’siyaset bilimi’’ kitabını okuyorum. Bundan önce Kazım Karabekir’in ‘’Hayatım’’ adlı anıları vardır, onu okumuştum. Yani son bir ay içerisinde okuduğum bu iki kitap var.
Tarihte bir kahraman olsaydınız eğer kim olmak isterdiniz?
Atatürk olmak isterdim.
Hayat tecrübelerinize dayanarak gençlere vereceğiniz tavsiyeler neler olacak?
Ben her cumartesi burada, gençlik kollarımızla kahvaltı yaparız. Oturup konuşuruz. Gençlere ben dört şey söylerim, bizim dört ilkemiz vardır. Bizim anayasamızdır derim. Bir yerde yazmaz ama Uşak Atatürkçü Düşünce Derneği’nin bir kuralıdır.
1-Kimsenin ırkı bizi ilgilendirmez. Yani herkes farklı ırktan olabilir. Ben Uşak’ta Türk anne babadan doğmuşum. Kendimi Türk olarak hissediyorum. Şırnak’ta bir Kürt ailede doğmuş olsaydım, annem babam Kürt olurdu. O zamanda Kürt hissederdim. Ya da Atina’da doğsaydım Rum hissederdim. Yani insanların ırkını asla ön planda tutmayın. İnsanı insan olarak görün.
2- Kimsenin dini inançlarına karışmayın. Şimdi ben Uşak’ta sunni bir aileden doğmuşum kendimi sunni Müslüman olarak görüyorum. Tunceli’de Alevi bir ailede doğsaydım alevi olurdum . Belki de İsrail’de doğsaydım Yahudi olurdum. Bilemezsin ki. Yani insanların sonradan din değiştirmesi çok nadir görülüyor. Hele hele ırk değiştirme şansı hiç yok. Çünkü anne babanı seçme sansın yok. Dolayısı ile herkes annesini babasını sever. Herkes kendi ırkını sever o yüzden. Hiç kimseyi ırkı, dini anlamda ayrıştırmamak gerektiğini söylerim gençlere.
3-Kimsenin giyimine kuşamına karışmayın derim. Yani birisi inancı doğrultusunda başını örtmüş vicdanen kendini öyle rahat hissediyor. Öyle giyiniyor.Bir başkasına şort giymiş kendini öyle rahat hissediyor. O da öyle giyinsin. Bizi ilgilendirmez.
4-Dördüncüsüde anayasamızdan esinlenerek diyoruz ki bu üç kuralı kimse değiştiremez.
Yani bu dört kuralı gençlerimize tavsiye ediyoruz. Buraya gelen her gencimiz bu kuralı bilir. Ve tüm gençlerimizin de bu kurallara uymasını isteriz ve de uyarlar.Eğer böyle davranırsanız, bizi ne içten ne dıştan kimse karıştıramaz deriz. Çünkü birbirimize karşı saygı ve sevgimiz olur. Farklılıklarımızı biz ayrışma nedeni değil de zenginliklerimiz gibi algılarsak ülkemizde demokrasiyi yerleştirmiş oluruz hemde ülkemizin kültür düzeyini yükseltiriz ve dünya uygarlık tarihine katkı sunarız. Ama diğer türlü olursa birbirimizi boğazlarız. Dolayısı ile aynı ülke içerisinde rahat yaşayamayız. Bizi de parçalarlar, bölerler.
Hiç unutamadığınız bir anınızı anlatırmısınız?
Liseyi bitirdikten sonra üniversite sınava girdim. Tabi ki ailem merak içinde , nereyi kazanacağımı bilmiyorduk. Rahmetli annem bu güne kadar köyde öğretmen görmüş, öğretmenlik kazanırsam çok sevinecekti. Onun kafasında öğretmenlik var. İnşallah oğlum öğretmen olur anlayışı vardı. Ben tıp fakültesini kazanınca çok sevindi. Ve köye lokum dağıtmıştı. Hiç unutamam.