Ataerkil toplum yapısı sebebiyle bu coğrafyada yaşayan kadınların maalesef ikinci plana atıldığını görebiliyoruz. Hatta bazen okumaları, çalışmaları, sosyal yaşam aktiviteleri, kendi kararlarını alabilmeleri kısıtlanabiliyor. Ancak bu durumun kadınlar üzerinde yarattığı özgüven problemleri ayrılma – bağlanma problemleri de yarattığı gözlenen bir gerçek . Dünya edebiyatı incelendiğinde bu algıyı destekleyecek çok sayıda masal bulmak da mümkündür . Örneğin Sindirella ve Pamuk Prenses hayatın olumsuzlukları ile başa çıkmada problemler yaşarken kurtuluşu bir erkeğin onları kurtarmasında bekleyen kadın figürü olarak temsil edildiğini görmekteyiz .
Kız çocuklarımız dünyaya geldiği ilk andan itibaren bir erkeğin ( baba , abi , amca , dayı , dede vs... ) tarafından korunmaya muhtaçmış gibi bir algı ile yetiştirilmesi sonucu yetişen birey yaşamının her evresinde bir nevi bağımlılık gibi bu ilgi ve korunmaya bekler hale gelecektir . Kısmi bir bağımlılık türü gibi de görülebilecek bu inanç sonucu zarar görme durumuna rağmen birey süreci sonlandıramayacak , kuvvetli bir savunma mekanizması ve manipülasyon yolu ile olumlama yapacaktır . Tabi bu da sürecin değişeceği anlamına gelmiyor kişi yaşayacağı olumsuz süreçleri tahmin etmesi ve bilmesine rağmen bir nevi bile bile lades der gibi hayatına devam edecektir . Sonuçları kişinin hayatında belki de en değer verdiği kavram olan zamana mal olsa bile .. Düşen özgüven , kendini gerçekleştirememe yetenek ve potansiyellerin ortaya çıkamaması gibi sonuçları da tabi olacaktır . Yaşanabilecek sorunların diğer boyutunda ise tabi psikolojik ve fizyolojik sorunlar da bulunmaktadır . Anksiyete ve depresyon yatkınlarının yanı sıra düşen hayat kalitesi beraberinde çok daha yüksek stressli bir hayatı da bize sunacaktır . Umut hayallerde kalacak ve gerçekçi dünyada mutlu olabilmek için hep birinin varlığına muhtaç olacağız . Karanlığı idrak edip kendimizi keşfedip sadece mutlu olmak için kendi doğrularımızla yaşamanın ne kadar önemli olduğunu bilmemize rağmen …
Gerçek mutluluk mutluluğu hayal ederek değil karanlığı idrak ederek mümkün olabilir . ( Carl Gustav Jung)
Hayat sonu olmayan bir trende seyahat etmeye benzer doğru rayların üzerinde doğru bir güzergahla bunu çok daha keyifli hale getirmek sadece bizim elimizde . her ne kadar toplum düzeni için toplumsal normlar önemli olsa da kişi kendi mutluluğunu görmezden gelmemeli kendisi için yaşamalı ve savaşmalı ancak bu mümkün olduğunda çevresine ışık kaynağı olabilen bir mum haline gelebiliriz . Yaşadım diyebilmek için yaşamalı insan kimse için değil kendisini mutlu etmek için kendisiyle sevgili olmak için . Mutluluk sonsuzluğunda sonu umut ederek değil . Kendi potansiyelini kaybetmemek için nefes almak için … Dışarıdan bakıldığında çok mutlu insanlar olabiliriz bağımsız fikren hür görülebiliriz ama içe baktığımızda rüya görmeyeceğiz gerçekleri gördüğümüzde bir tebessümle selam vermeliyiz hayata . Hayat evimizin duvarlarında mutluluk pencereleri açmak sadece kendimizi sevmemizle mümkün olabilir.
Düşüncelerin neyse hayatında odur . Hayatını değiştirmek istiyorsan düşüncelerini değiştir . ( William Shakespeare)
Peki düşünceleri değiştirmek için ne yapacağız ?
Bir gün çok sevdiğim bir adamın ( Sokrates ) şöyle bir yazısına denk gelmiştim . Değişim yeniyi inşaa etmekle başlar . Geçmiş ve şimdi çok değerlidir. Travmalarımız acılarımız yaşanmışlıklarımız bizi elbette ki etkileyecek umutlu yada umutsuz bir birey haline getirme konusunda destek kuvvet olacaktır . Biz psikologlar olarak kişi üzerinde bu geçmiş ve şimdiyi gelecek kalitesini arttırma yani yeniyi oluşturma etme hususunda çok fazla inançlıyız . Kişi kendisini sevdiği geçmişini yaşadıklarını yani karanlığı gerçekçi bir şekilde idrak ettiğinde güneşin doğuşunu çok daha kaliteli keşfedebilir . Yani asıl amaç bugün güçsüz olan taraflarımızdan güçlü taraflarımızı ortaya çıkartabilmek.Tabi yetişen yeni neslin ve ebeveynlerin de yetiştirdikleri çocuklarında özellikle tercih ettikleri yöntem çok daha önemli toplumun tüm cinsiyet ayrımcılığına karşı durabilen kuvvet ve kararlılıkta olması gerektiği bu bilincin çocukken oluşturulması çok önemlidir. Bu bilincin tabi kadın – erkek ayrımcılığı olmaksızın tüm çocuklarımıza oturtulması gereken ortak bilinç olduğu da unutulmamalıdır.
ah o travmalarımız...