YAVUZ HIRSIZ
Ev Sahibini Bastırırmış. !
Her yıl 24 Nisan geldiğinde Amerika Birleşik Devleti Başkanlarının ne tavır takınacağı, ne söyleyecekleri ülkemizin gündeminde olmakta, bu merakla yatar bu merakla kalkar oluyoruz. Hemen hemen ABD’nin her başkanı soykırım diyecek mi demeyecek mi Türkiye gündemi bununa odaklanmakta ve Başkanlar zaman zaman soykırım kelimesini kullanarak egoizmlerini ve yandaşlarını tatmin etmektedirler. Ülkemizin gündemi ve siyaseti de bundan yeterince nasibini almaktadır.
Konuyu şöyle tarihten ele alarak özetlersek, aslında olayın hiç de öyle olmadığı anlaşılmaktadır. Peki konu nedir, sorun nerededir. ? 1910 lu yılların başlarında Avrupa’da yer alan bazı emperyalist sömürge devletleri arasındaki sorunlar oldukça kendini hissettirmektedir. Sömürü pazarını sahip olma ve silahlanma çok önemlidir. Durum böyle iken 1914 yılında Avusturya veliahdının bir Sırp tarafından öldürülmesi bahane edilerek, Fransa, Britanya Krallığı, Ruslar, Sırbistan, gibi devletlerden oluşan İtilaf devletleri Alman İmparatorluğu, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu devletlerinden oluşan ittifak devletleri arasında 1. Dünya Savaşı çıkmıştır. O tarihte gelişen olaylar nedeniyle Osmanlı İmparatorluğu da İttifak devletlerinin yanında savaşa katılmıştır.
Savaşın devam ettiği süreçte İtalya, ABD, Romanya, Japonya, Belçika, Yunanistan, Portekiz de Fransa, Rusların ve Britanya’ nın başını çektiği itilaf devletleri cephesine katılmışlardır. İttifak devletleri cephesine ise 1915 yılında sadece Bulgaristan dahil olmuştur. Görüldüğü gibi bu savaşta dünyanın iki süper gücü ABD ve Rusya aynı grupta yer almışlardır.
Birinci Dünya savaşı sırasında İngilizler, Yunanlılar, Fransızlar ve Ruslar tarafından Türkiye işgal edilmiştir. 1914 yılında Ruslar Kars, Sarıkamış, Muş, Trabzon, İngilizler Çanakkale - İstanbul Cephesini, Yunanlılar Ege Bölgesinden Polatlı’ya kadar varan güzergahı istilaya girişmişlerdir. Olayın olduğu belirtilen 1915 yılında ülke savaş ve istila halindedir. Bu durumda dış emperyalist güçlerin belirtiği gibi soykırım olayı yoktur. Zaten ülkenin dört bir tarafı itilaf devletlerince istila edilirken başını kaşımaya bile vakti olmayan hangi devlet kendi içindeki içsel sorunları ile uğraşır. Dışarı ile savaşırken durun ben içerdeki şu sorunu halledeyim der. Hata, yanlış yok mu dur. Mutlaka olabilir. Ama bunlar dışardan anlatılan şekilde olan ve gelişen olaylar değildir.
Bu dönemde Türkler Sarıkamış’ta 60 bini donarak olmak üzere 78 bin, Allahuekber dağlarında 37 bin, Çanakkale’de 250-300 bin arsasında olmak üzere Sakarya, Dumlupınar gibi daha nice alanlarda yüzbinlerce şehit vermiştir.
Birinci Dünya Savaşı’nın sonucunda 1914-1918 yılları arasında iki cepheden 40 milyon civarında insan kaybı verilmiş, Rus, Alman, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı imparatorluğu devletleri sona ermiştir.
Birinci Dünya Savaşından sonra bir daha toparlanamayacağı düşünülen Osmanlı devleti savaşın bitmesi ile parçalanma ve çöküş sinyalleri vermiş ve gün geçtikçe de zayıflamaya başlamıştır.
Böyle bir halde 1915 de Hasan Tahsin özgürlüğün ve bağımsızlığın fitilini ateşleyen ilk kurşunu sıkmıştır. Mustafa Kemal Paşa önderliğindeki kuvvetlerce 1916 yılında 250-300 bin arası şehit verdiğimiz Çanakkale Zaferimiz kazanılmıştır. Muş, Trabzon tarafı 1917 de yine Mustafa Kemal Paşa önderliğindeki kuvvetler tarafından Ruslardan geri alınmıştır. Sakarya, Dumlupınar Zaferleri elde edilmiştir. Birinci Dünya Savaşını kaybeden ittifak devletlerinden biri olan Osmanlı İmparatorluğunun küllerinden yeni bir Türk Devletinin meşaleleri alevlenmiştir. 1919 da ATATÜRK’ün Samsun’a çıkışı ile devam eden süreç 24.Temmuz.1923 Lozan Barış Anlaşması ve 29.Ekim.1923 TÜRKİYE CUMHURİYET’ in kurulması ile sonuçlanmıştır.
Bu durum Birinci Dünya savaşını kazandığını iddia eden İtilaf devletlerinin Anadolu’yu işgallerinden sonra geldikleri gibi geri gitmeleri ile sonuçlanmıştır. İşte olay da sorunda buradadır. Dünyanın ekonomik ve silahlanma yönüyle en güçlü devletleri Birinci Dünya savaşını kazandık derlerken, bir TÜRK Devletinin kuruluşunu çaresizlik içinde izlemişlerdir. Tarih kitaplarında diğer devletler açısından 1918 yılında sona erdiği belirtilmekte ise de Birinci Dünya Savaşı Türkiye açısından 1923 te Cumhuriyetin kurulması ile sonuçlanmıştır. Osmanlı İmparatorluğu ile girilen birinci dünya savaşından Türkiye Cumhuriyeti devleti ile çıkılmıştır. Türkler bu Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşında ( ki bu olay bizim açımızdan bir bütündür ) yarım milyonu aşkın insanını şehit vermiştir. İşte asıl soykırım buradadır.
İşte ABD Başkanlarının her yıl 24 Nisan da söylemek isteyip te söyleyemedikleri bu durumdur. Hazımsızlıkları kazandık dedikleri savaştan mağlubiyetle çıkmalarıdır. İstila ettik, parçaladık dedikleri Anadolu’nun tek yumruk olarak mücadele etmesidir. Keza Anadolu’ya işgale gelen Fransa, Rusya, İngiltere, Yunanistan Birinci Dünya harbinin itilaf devletleri cephesinde ABD ‘nin küçük ortakları olarak yer almışlardır. Açık olarak görülen manzara konu Türkiye olunca bütün emperyalist güçlerin birleştiğinin resmidir.
Mesele, yavuz hırsızın ev sahibine suçlu çıkarma meselesidir. Haksız olanın yüksek perdeden konuşmakla kendini haklı çıkarma meselesidir. Keza böyle yapmakla bundan sonra yapacaklarına zemin hazırlama planıdır. Nitekim Irak’ta kimyasal silah var deyip ülkeyi işgal ettikten sonra 10 yıl sonra kimyasal silah yokmuş pardon demleri gibi, Vietnam’da, Kore’de, Kamboçya’da, Laos’ta, Hiroşima’da, Nagazaki’de, Libya’da, Afganistan ‘da, Suriye’de olduğu gibi sorun da niyet te bellidir. Keza 1492 de Kristof Klomb’un Amerika’yı keşfinden hemen sonra 70 milyonu aşkın Kızılderili’nin yok olmasının tarihteki adı en büyük soykırımdır.
Öyleyse zaman ‘’böyle bir şey yok diye hal anlatma veya kendimizi anlatamadık’’ deme zamanı değildir. Zaman Ülke olarak Edirne’den Kars’a, En Doğusundan En Batısına, iktidarıyla, muhalefetiyle 84 milyon tek yumruk, tek yürek olma zamanıdır. Zaman Yavuz Hırsıza Hırsız Olduğunu Yüksek Sesle Söyleme Zamanıdır. Vesselam….
‘’Alıntı değildir. Tarih bilgimizde atladığımız, yanlış aktardığımız bir yer varsa AFFOLA’’
Uğur ALBAYRAK