Aşağıda yayınlanan mektubu bundan 15 yıl önce yazmıştım.
Dedim ki ATATÜRK’ü NİÇİN SEVİYORUZ?
10 Kasım 1938 -10 Kasım 2025. Yıllardır Atatürk hep el üstünde ve olmaya da devam edecek………..
Babaannemin deyimiyle:
YÜCE ATATÜRK SENİ HER ZAMAN ANARIZ ALKIŞLARIZ
Dear Atatürk 09.11.2010
Artık 2010 yılı ve moda böyle başlangıçlar atmak Gazi Mustafa Kemal Atatürk.
Yıllara meydan okuyan doğrularının ve yeniliklerinin hiçbir zaman modasının geçmeyeceğini, ülkemizi sürekli tehdit edilmek istenilmesiyle anladım.
İlkokuldayken, Sen Büyük Atatürk, benim ve arkadaşlarım için ulaşılmaz bir efsaneydin. Hep günlerimi senin yaptıklarını sıralayarak ve “Atatürk Büyük Bir Liderdi “cümlesini tekrarlayarak geçirdim.
5. sınıf hatıra defterimize bile, bize hitabınla başlamıştık. Ne için büyüktü? Ne için liderdi? O ulusumuzun en zor zamanlarında ortaya çıkmıştı ve mucizeler yaratmıştı. Ama hep sözlerde öğrendik, özümüze sindirmek için uğraşmadık. Atatürkçülüğü “Nutuk” u ezberlemek olarak gören üniversite mezunlarını gördükçe bunun doğru bir yargılama olduğunu anlıyorum.
Ben ilkokulda iken 2000 yılında uzaya gideceğimizi, anneannemlerin, akrabalarımızın oraya taşınacağını sanırdım. Uzay 1999 filmi beni buna sürüklemişti. Liseye geldiğimde hala hiçbir teknolojik gelişme olmayınca, hani ben uçmuyorum, okumaya gerek kalmadı, cıv diye bilgi ışınlaması yok, belki ilerde bir şeyler olur diyerek beklemeye başladım. İçimde bir ümit hep yazı yazmakla mı geçecekti okul hayatım. Oyuna vakit kalmıyordu. Gece yarılarına kadar sokakta oynasam da annemin “artık gel yavrum “seslenişini duymuyordum, oyun çağında ne gelebilirdi ki aklına bir çocuğun? Keşke oyun için vakit kazanabilecek bir buluş olsaydı derdim ya da belki uçan arabalar olur, belki öğrenmeden beynine bilgileri ışınlarlardı, bilmiyorum çocuk aklı işte.
40 yaşına ulaştığım bugünlerde bunlardan hiçbirisi olmadı Sayın Atatürk. Aksine birçok insan kendisini depresyonun ortasında buldu ya da intihara sürüklendi. Yetiştirmek için uzun yıllar harcadığımız, aileleriyle topluma örnek olacak, birçok ilklere imza atan bilim insanları artık yok. Sizin yuvarlak masa “devlet meseleleri platformu” toplantılarınız yerine, haklarının gasp edildiğini düşünen, Türk olmaktan ecir duyan, din düşmanlığı, zorla soykırım yapıldığını iddia eden gruplarla haşır neşir olduk.
Sen Yüce Atatürk Cumhuriyet’imizin kurulduğu ilk günlerde; “Türk halkı iyi bir eğitim görmeli ve iyi bir hükümete sahip olmalıdır. Eğitim okul demektir. Türk köylüsünün pek azı okur-yazardır. Onlar çocuklarının iyi bir eğitim almasını ve Müslümanlığın değerleri ile donatılmasını ister.” diyerek milletin gerçek zaferini savaşla değil eğitim ve öğretimle kazanıldığını kaydederek, biz sade vatandaşların bugünlere gelmesini sağladın. Bizler ise okumadan öğrenir olduk, birileri anlattı bize, bilmeden fikir sahibi olduk.
Bütün köylüye okumayı, yazmayı ve dört işlemi öğretmek, vatanını, milletini, dinini, dünyasını tanıtacak kadar coğrafya, tarih, din ve ahlâk bilgisi vermek gerek diyerek eğitimin bir devlet politikası haline getirilmesini sağlasan da istatistiklerimizde hala okumaz-yazmaz birçok insanımız olduğu gerçeğini silemedik.
Senin o yokluk zamanlarındaki feza boyutundaki fikirlerin, bu yıllarda hala ilim, bilim, tıp adamlarının çözümlemeye ve uygulamaya çalıştığı konular. Umarım o zamanlar, İstanbul, Ankara ve Van’da ilkokullarıyla ve üniversitesiyle modern bir kültür şehri yaratmak yolunda girişimlerin, bugün bile eğitimde fırsat eşitliğini sağlama konusunda yetersizlikten bahsedilen yerlere ışık tutar.
Eğer hakikaten milletin anası olmak istiyorlarsa kadınlarımız hatta erkeklerimizden çok aydın, daha çok feyizli, daha fazla bilgili olmaya mecbur olduğunu söyleyerek bizleri yücelten, her alanda bizlere yol açan Saygıdeğer Atatürk; dürüst, erdemli, iyi ve akıllı, alçak gönüllü, işinde ve evinde adaletli, mesleğine tutkuyla bağlı, dinlemesini bilen, memleket meselelerine duyarlı, hayat hakkında yorum yapabilen insanlar artık aranan ve arzu edilen insanlar değil dünyada. Ailelerine zarar veren, onları bir hiç uğruna öldüren, anasına, karısına zulmeden kocalar, dostunu bile kazıklayan tacirler, “naylon şirketler” açıp bir günde borsa milyarderi olanlar, yolda masumane yürüyen kadından çanta çalan kapkaççılar, attan-eşekten sucuk ve yemek yapanlar, horozdan, köpek dövüşünden medet uman kumarbazlar, sağlık güvencesi için karısını boşayan; organları, bilezikleri ve çok sevdiklerini sandıkları için gençleri, çocukları kaçırıp katleden insanlar var aramızda.
“İlim ve fennin dışında rehber aramak gaflettir, cahilliktir ve yoldan sapmadır.”dedin. Bizler “Ne haber?-perfect!...bye bye diyen, konsepti çok uygun olan yeni bir trend yakaladık. Kibritin enflasyon ölçümlerine girmesinden sonra “Küresel krizi”; “Yürümekle yerküre ısınmaz” "Küresel ısınma sabrımızı taşırma“gibi sloganların eşliğinde de “Küresel Isınmayı” tanıdık. Artık yabancılaşmakta son nokta -bilir eki yerine -able eki kullanmak diyorlar. Neler yapmadık ki, kimimiz “çetleştik", kimimiz handikaplar, ajitasyonlar yaşadık. Kimimiz önüne gelene, evde kalma korkusuyla platonik aşklara downland oldu. Her şeyi kafamızda egzajere etmeye ne gerek var, ilim ve fen aramak yanında globalleştik de.
Büyük depremler, kazalar oldu ama senin yaşadığın yıllardaki kadar çaresizlikler çektik. Artık çağın en önemli buluşu internet ortaya çıktı, her yer cep telefonlarıyla kuşatıldı. Bilmem ne kadar MB kullanıcı hafızası ve onun katı kadar MicroSD kartı, genişletilebilir bellek tipi olan telefonlarımız oldu da Uludağ’ da kaybolan gencecik çocuğumuza ulaşacak yiğit bir mekanizma bulamadık.
Artık hırsızlar, bu devirde ailelerini değil cezaevlerini özler oldu. Anneanne, dede, babaanne herkes ve her yaptığımız şey, hatta yılbaşında yenen hindi bile face-book ta. Senin özel hayatını, aşklarınla ilgili dedikoduları, akşam ne yediğini ne içtiğini bile oralardan öğrenir olduk. Neredeyse Senin “Fikriye Hanımı” mı yoksa “Latife Hanımı “mı daha çok sevdiğini, SMS mesajlarıyla oylayacaklar.
Sık değişen sınav kurallarıyla en sonunda üniversiteliler artık İktisat Fakültesine girip doktor olabilecek diyor gazeteler. Seviye tespit sınavına giren küçücük çocuklar da altlarına kaçırıyorlarmış. Artık seviye mi belirleniyor, dirençlilik mi bilinmez. Dünya, ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi'nde oylanacak 'Ermeni Soykırımı Tasarısı'na kilitlendi de bizler yani sade vatandaşlar kılımızı kıpırdatmadık. Artık çok derin ve uzun düşünmeye gerek yok başkaları bizim için düşünüyor, yapıyor ve onaylıyor. Neden yorulalım ki?
1. Dünya savaşında "Müslüman Türkler, Hıristiyan halkları katlediyor. Türkiye’yi ve Türkleri cezalandırmak maksadıyla Türklere karşı harp ediyoruz" diyen İngiltere başbakanı Lloyd George'un sonra “Yüzyıllar nadir olarak dahi yetiştirir. Şu talihsizliğimize bakın ki, o büyük dahi çağımızda Türk Milletine nasip oldu.” dediği Saygıdeğer Atatürk, bugüne kadar seni özellikle anlayamayanlar da anlasınlar diye “Nutuk”unu Yunancaya çeviriyoruz. Biz ilim adına, tarihi doğru anlamak adına her türlü dili öğrendik de ne yazık ki senin gibi koskocaman bir lideri öğrenmek zahmeti için Türkçeyi söktüremedik. Hoş ne dilde olursa olsun seni anlamak için “Türk Ruhu”nda olmak gerekir ya olsun.
Artık “Günümüzde liderler sıradan insanlar arasından çıkacak. Ve liderlik kavramı tamamen farklılaşacak. Ellerindeki bilgiye takla attıranlar lider olabilecekler” diyen yazılarla boğuluyoruz. Haklı olabilirler mi? Kim bilir, bu yüzyıl takla atan ve attıranlar yüzyılı belki de.
Bizler ne Kurtuluş Savaşı’mızı ne Çanakkale’yi, Anafarta’ları, Conk Bayırı’nı unutup Türklüğünden utanan insanlarız, ne de devletine, milletine yanlış yapanlardan. Bizler sade bir vatandaş olmaktan öte hiçbir aşırılığa kaçmadık. Suçumuz kendimizi ve vatanımız için yapılanları yeterince öğrenememek.
Sevgi ve saygılarımla
Ayşe Özdemir